GEBELİK
GEBELİK NE ZAMAN BAŞLAR?
Gebelik; yumurtalıklardan atılan yumurtanın (ovum), erkekten gelen spermle döllenmesi sonucu oluşan embrionun gelişimi ile birlikte annede oluşan değişikliklerin tümünü kapsayan bir süreçtir.
Rahim içindeki bebeğe; 8. haftaya kadar "embriyo", 8.haftadan doğuma kadar ise "fetus" adı verilir.Yine, 8. hafta sonuna kadar olan dönem "embriyonik dönem", bu tarihten doğuma kadarki dönemeyse "fetal dönem" denir.
Gebelik sürecindeki bu değişiklikler, annenin yalnızca iç genital sistemi ile sınırlı kalmayıp; tüm gastro-intestinal sistemini, iskelet-kas sistemini, üriner sistemini, endokrin sistemini, kardiovasküler sistemini, merkezi ve periferik sinir sistemini, solunum sistemini, meme ve süt kanallarını, kan biyokimyası ve hemodinamik yapıyı önemli ölçüde etkiler.
Normal bir gebelik kaç gün sürer?
Pratikte normal bir gebelik sürecinin, son adet tahinden itibaren 40 hafta (280 gün) ve ovulasyondan (yumurtlamadan) itibaren 38 hafta sürdüğü düşünülerek hesap yapılsa da, tüm gebeliklerin ancak %5’i tam olarak bu süre sonunda doğumla sonuçlanır.
Bebeğinizin tahmini doğum tarihini hesaplayabilirsiniz…
Tahmini doğum tarihi; son adet tarihini kesin olarak bilen, hamilelik öncesi adetleri düzenli olan ve hamile kalmadan hemen önce doğum kontrol hapı kullanmamış olan gebelerin son adet tarihlerine göre hesaplanabilir.
"Son Adet Tarihi (SAT)", her zaman için son görülen adetin ilk günüdür. Hesaplamadaki kolaylığı ve netliği nedeniyle ay olarak belirtme yerine gebelikte hafta hesabı yapmaktayız.
"Nagele yöntemi" adını verdiğimiz method ile, son adet tarihini kesin olarak bilen bir hastada bu tarihe "gün kısmına 7 eklenmesi ve ay kısmından 3 çıkartılması" ile tahmini doğum tarihi hesaplanabilir.
Örneğin;
Son Adet Tarihi (SAT)= 10.12.2005.
Tahmini Doğum Tarihi (TDT)= 17.09.2006. Demek ki gebe bu tarihte tam 40 haftalık olacaktır.
Gebeliğin Erken Bulguları Nelerdir?
Gebeliğin en önemli bulgusu adet gecikmesidir. Ancak her adet gecikmesi (adet retardı) gebelik anlamına gelmez.
Yaşam tarzındaki herhangi bir değişiklik, çeşitli rahatsızlıklar, diyet, iklim, stres ve depresyon şeklindeki psikolojik durum değişiklikleri gibi pek çok faktör adet gecikmesine neden olabilir.
Gebeliğin kesin bulguları bebeğin kalp atımılarının duyulması,bebek hareketlerinin hissedilmesi,ultrason incelemesidir.
GEBELİK TAKİBİ
Gebelik teşhisi konulduğu andan doğuma kadar geçen süre, kadın yaşamındaki en büyük psikolojik ve fiziksel değişimlerin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde kadın doğum hekimi anne ve bebeğin sağlığını değerlendirir, annenin sağlığının devamı için önerilerde bulunur. Yani, gebelik takibinin iki ana unsuru vardır; birincisi fetusun büyüme ve gelişiminin değerlendirilmesi, ikincisi annede gebeliğe adaptasyona bağlı oluşan fiziksel ve psikolojik değişikliklerin etkilerinin değerlendirilmesidir.
İlk vizit: 6-8. hafta
Öncelikle kanda yapılan β-HCG veya idrarda gebelik testlerinin pozitif oluşu ile gebelik tanısı konulur. İlk gebelik vizitinde anne adayları adeta bir check-up’tan geçirilirler.
Not: Obstetrik ultrason veya Obstetrik ultrasonografi (Obstetrik USG), gebelik döneminde yapılan ultrasona verilen isimdir. Diğer ismi "gebelik ultrasonu" olarak geçmektedir.
• Ultrason (tercihen vajen içinden) ( Transvaginal Obstetrik ultrasonografi)
• Kan grubu, Rh
• Tam kan sayımı
• Kan biyokimyası
• TORCH taraması
• Tam idrar tahlili, gerekirse idrar kültür- antibiyogramı
• Servikovaginal smear testi (PAP smear testi)
• Kanama profili
• Hepatit B, Hepatit C, AIDS taraması
2. vizit: 10-13. hafta
• Ense kalınlığı (Nuchal Translucency, NT)
• I. Trimester tarama testi (ikili test, double test)
3. vizit: 16-18. hafta
• Ultrason (anomali taraması) (İkinci Düzey Obstetrik ultrasonografi)
• Bu haftadan sonra 4 boyutlu ultrasona girebilirsiniz
• II. Trimester tarama testi (Üçlü Test, Triple Test)
• Amniyosentez (gerekirse)
4. vizit: 22-24. hafta
• Ultrason (anomali taraması) (İkinci Düzey Obstetrik ultrasonografi) (Eğer bir önceki ay yapılmamışsa)
• Servikal kültür ve fresh testleri.
5. vizit: 24-28. hafta
• Tam kan sayımı
• Tam idrar tetkiki
• 50 gram glukoz yükleme testi
• 28. haftada İndirekt Coombs Testi (kan uyuşmazlığı olanlarda)
6. vizit: 32. hafta
• Genel ultrason değerlendirmeleri (Obstetrik ultrason)
7. vizit: 34. hafta
• Genel ultrason değerlendirmeleri (Obstetrik ultrason)
8. vizit: 36. hafta
• Genel ultrason değerlendirmeleri (Obstetrik ultrason)
9. vizit: 38. hafta
• Ultrason (Obstetrik ultrason) (gerekirse biyofizik profil)
• NST (Non-Stres Test)
• Doppler ultrasonu (gerekirse)
• Kan biyokimyası, Tam kan sayımı, Tam idrar tahlilleri, Hbs Ag, Anti Hbs, HCV, HIV, gerekirse TORCH testleri tetkikleri tekrarı
39-42. haftalar arası izlem• Ultrason (Obstetrik ultrason) (gerekirse biyofizik profil)
• NST (38-40. haftalar arası haftada bir, 40.haftadan sonra 3 günde bir)
• Vajinal muayene (tuşe)
• Doğum işaretleri konusunda gebe bilgilendirilir ve günü yaklaşan anne adayına doğumla ilgili detaylı bilgiler verilir.
40. haftadan sonra ise gebenin doğuma kadar haftada iki kez görülerek değerlendirilmesinde yarar vardır.
42. haftaya kadar doğumu başlamayan gebeler ise hastaneye yatırılarak doğum başlatılmalıdır. (Surmaturasyon)
GEBELİKTE YAPILAN TESTLER
Ultrason:
Ultrasonda düzgün gebelik kesesi içinde kalp atım hızı 100/dk’nın üzerinde olan embriyo ile embriyoyu besleyen keseyi (yolk sac) görmek mümkündür.
Ultrasonda ayrıca rahimde myom, yumurtalıklarda kist türü her hangi bir kitlenin varlığı araştırılır. Cerviksin (rahim ağzının) uzunluğu ve şekli de değerlendirilir.
Bu gebelik haftalarında vajen içinden (transvajinal yolla) yapılan ultrason karından (transabdominal) yapılana göre daha net bilgi verir ve tercih sebebidir.
Transvajinal yolla yapılan ultrasonda son adet tarihine göre 5 hafta 4 günlükken, transabdominal yolla yapılanda ise 6 haftalıkken bir embriyo ile kalp atımlarını görmek mümkündür.
Kan grubu, Rh
Gebenin kan grubu Rh negatif, eşinin kan grubu Rh pozitif olması durumunda "Kan uyuşmazlığı" (Rh/rh) durumundan bahsedilir.
Anne rahmindeki bebeğin kan uyuşmazlığından etkilenip etkilenmediğini anlamak için ise "İndirect Coombs testi" yapılmalıdır.
İndirect coombs testi negatif olan gebeler, kan uyuşmazlığına bağlı bebekte bir etkilenme durumunun olmadığı anlaşılarak takibe alınırlar. 28.haftada tekrarlanan İndirect coombs testi negatifliğinin devamı durumunda bebeği son aylara kadar kan uyuşmazlığından korumak için "Anti D Immunglobulin" enjeksiyonu yapılır.
Yine, kan uyuşmazlıkları olan gebelerde doğumdan sonra bebeğin kan grubuna bakılır. Kan grubunun Rh pozitif olması durumunda anneye yapılan Anti D Immunglobulin uygulaması tekrarlanır.
Anne adayı kan grubunun Rh negatif, baba adayınınkinin ise Rh pozitif olması dışındaki tüm olasılıklarda kan uyuşmazlığı söz konusu değildir.
Tam kan sayımı
Tam kan sayımı ile gebeliğin başlangıcında herhangi bir "kan eksikliği (anemi)" durumunun varlığı araştırılır.
Kan eksikliği demir eksikliğine bağlı olabileceği gibi Megaloblastik anemi, Pernisiyöz anemi, Orak hücreli (Sickle cell) anemi, Thalesemi durumları, maligniteler ve bazı sistemik rahatsızlıkların bir belirtisi olarak da karşımıza çıkabilir.
Ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde Thalesemiye (Akdeniz anemisi) bağlı anemiler sıklıkla görülmektedir.
Kan biyokimyası:
Açlık kan şekeri (AKŞ), Üre (BUN), SGOT, SGPT, Kreatinin
Karaciğer ve böbrek hastalıklarının gebeliğin hemen başlangıcında tespiti takip açısından önemlidir. Nitekim gebelikte bu organların yükleri de artacaktır.
İleri derecede böbrek veya karaciğer problemlerinde gebelik sonlandırılabilir. Özellikle şeker hastalığı (diabet), yüksek tansiyon (hipertansiyon) gibi sistemik rahatsızlıkların varlığında bu testlerin önemi artar. Bu durumlarda hekimler ek olarak bazı testler de isteyebilir.
TORCH taraması:
Toksoplasma, Rubella (Kızamıkçık), CMV (Sitomegalovirüs), Herpes Tip 2 enfeksiyonları Ig M ve Ig G antikorları taranır.
Bu tür enfeksiyonlar gebelik harici dönemlerde geçirildiğinde her hangi bir problem oluşturmazken gebeliğin özellikle ilk üç ayında geçirildiğinde bebekte bir takım sakatlıklara yol açabilir.
Toksoplasma özellikle kedi ve köpek dışkıları bulaşmış yenilen gıdalardan alınır. Özellikle çiğ et ve iyi yıkanmamış meyve ve sebzeler Toksoplasma parazitinin geçmesinde rol oynar. Gebeliğin başında yapılan antikor tarama testlerinde Ig M ve Ig G antikorlarının her ikisinin de negatif olması durumu vücudun toksoplasma paraziti ile hiç karşılaşmadığını gösterir. Bu durumda gebeliğin sonuna dek toksoplasmadan korunma şarttır.
Toksoplazmadan korunmak için kedi, köpek cinsi hayvanlardan gebelik süresince uzak durmak, eğer evde besleniyorsa aşılarını yaptırmak, yenilen etleri iyi pişirmek, çiğ et yememek, yemek öncesi elleri iyi yıkamak ve meyve-sebzeleri bolca suyla yıkamak gereklidir.
Ülkemizde çiğ et tüketimi alışkanlığının yaygın olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, toksoplasma enfeksiyonları daha sıklıkla görülmektedir.
Rubella (Kızamıkçık), CMV (Sitomegalovirüs), Herpes Tip 2 enfeksiyonları ise daha çok hasta kişilere temas yoluyla bulaşan rahatsızlıklardır. Özellikle Rubella (kızamıkçık) mikrobu ile gebeliğin ilk üç ayında karşılaşıp hastalığı geçiren kişilerde gebelik kesinlikle tahliye edilmelidir.
Tam idrar tahlili, gerekirse idrar kültür- antibiyogramı
İlk vizitte yapılan idrar tahlilleri böbrek fonksiyonlarının indirekt bir göstergesi olduğu gibi gizli veya aşikar idrar yolu enfeksiyonu varlığını konusunda da bilgi verir.
İlk aylardaki idrar yolu enfeksiyonları gebeliğe bağlı bulantı ve kusmaları arttırır, idrarda yanma ve/veya kasık ağrılarına neden olabilir.
Son aylardaki gizli veya aşikar enfeksiyonlar ise erken doğum sancılarına sebep olabilir.
Servikovaginal smear testi (PAP smear testi)
Gebelikte salgılanan hormonlar neticesinde rahim ağzı (cervix) kanserlerinde artış meydana gelmektedir. Bu nedenle gebelere ilk aylarında smear testi uygulanarak böyle bir durumun varlığı araştırılmalıdır.
Ülkemizde gebelerin pek çoğu yanlış bir inanışla bebeklerine zarar geleceğini düşündüklerinden bu tür bir işlemi kabul etmezken doktorları da ilk ayında hastalarını muayeneden korkutmak istemedikleri için genelde bu işlemi ihmal ederler.
Kanama profili
Kanama profili testleri içinde aPTT, PTT, INR, Fibrinojen, Trombosit sayımı vardır.
Hem normal doğum hem de sezaryen kanamalı bir işlemdir. Gebelerin "kanamaya yatkınlıkları" ilk vizitte belirlenmelidir. Ayrıca hastaların kendi ifadelerinden önceden olan kanamaya yatkın bir durumlarının olup olmadığı sorgulanır.
Özellikle bir takım kalp hastalıklarında bazı hastalar kanamayı engelleyici hap veya iğneleri kullanmak zorunda olabilirler. Bu tür durumların varlığında gebelikteki izlemler arttırılır ve doğum öncesi bazı önlemler önceden alınır.
Hepatit B, Hepatit C, AIDS taraması
Hepatit B için HbsAg ve Anti Hbs, Hepatit C için Anti HCV, AIDS için ise Anti HIV testleri yapılarak her hangi bir taşıyıcılık durumunun olup olmadığı araştırılır.
Bu tür viral hastalıklar cinsel ilişki, kan veya doğum yoluyla bulaşır ve genelde kişilerde uzun bir süre taşıyıcılığa (portörlük) sebep verebilirler.
Taşıyıcı (portör), "hasta olmadığı halde hastalığı bulaştırabilen" demektir. Bu kişilerin vücutlarında barındırdıkları virüsler gebelik sırasında plasenta yoluyla bebeğe geçmesine rağmen bebekte her hangi bir sakatlığa neden olmazken, yenidoğan bebeklerin immün direnci (bağışıklığı) yetişkinlere göre daha az olduğu için bebeklerde doğumdan sonra bazı problemlere yol açabilirler. Bu problemler bebeklerde hastalığa yakalanma veya hastalığı taşıma şekillerinde olabilir.
Hepatit B taşıyıcı annelerin bebeklerine doğum sonrası aşı ile serum uygulaması yapılır ve belirli aralıklarla aşı tedavisi devam eder. Bu şekilde bebeğin aktif olarak bağışıklanması sağlanır. Ancak maalesef Hepatit C ve AIDS virüsünü taşıyan gebelerin doğan bebekleri için hastalıktan koruyucu etkin bir tedavi günümüzde bulunmamaktadır.
Ense kalınlığı (Nuchal Translucency, NT)
Bu haftalar arasında fetusun anatomik organları ve büyüklüğü değerlendirilir. Ayrıca ulrasonla ense kalınlığı (Nuchal Translucency, NT) ölçülür (Yandaki resim).
Ense kalınlığının uygun ölçümün yapılabilmesi için fetus son adet tarihine göre 11 ile 13 hafta 6 gün arasında ve baş-popo mesafesi 45-84 mm arasında olmalıdır.
Ense pilisinin kalınlığı; Trizomi 21 (Down sendromu, mongolizm), Trizomi 18 gibi kromozomal bozukluklarda ve bebeğin özellikle kalp gibi bazı organların problemlerinde artar. Bu artışın nedeni bebeğin ense bölgesindeki sıvı birikimidir (ödem) ve bunu ultrasonla yakalamak mümkündür.
Normal olarak bebeğin ense kalınlığı gebelik haftası ilerledikçe artar. Genel olarak 3 milimetrenin üstü patolojik kabul edilir ve bu durumda fetus özellikle "Down sendromu" açısından ileri değerlendirmeye alınır.
Ense kalınlığı ölçümü, son yıllarda gebelik takiplerine girmiş bir yöntemdir. Ayrıca yapılması belirli bir deneyimi gerektirir.
I. Trimester tarama testi (İkili test, double test)
2000 yılından itibaren dünyada ve ülkemizde yaygınlaşan ilk trimester tarama testinin amacı Down sendromunun erken gebelik haftalarında yakalanmasıdır.
Son adet tarihine göre11-14. gebelik haftaları arasında uygulanan testte anne adayından kan alınarak serbest β-HCG ve PAPP-A biyokimyasal değerlerine bakılır.
Down sendromunda anne kanında, serbest β-HCG değerleri normalin iki katı yüksek iken PAPP-A değerleri normalin 2.5 da biri (%40’ı) kadardır.
"İkili test" (Double Test) olarak anılan işlemde her iki biyokimyasal değer bilgisayar programında değerlendirilir ve ortaya bir risk oranı çıkar. Risk oranının 1/250’nin üzerinde olması Down sendromu açısından ileri tetkiki gerektirir.
Testin pozitif olması durumunda yapılması gereken ileri aşama, "koryon villüs biyopsisi" adı verilen plasentanın bebeğe ait kısmından küçük bir parça alınarak kromozom açısından analizi ile teşhisin sağlanmasıdır.
Son yıllarda ikili teste eklenen "Nuchal Translucency (NT, ense kalınlığı, ense pilisi kalınlığı)" ölçümleri de eklenmiştir.
II. Trimester tarama testi (Üçlü Test, Triple Test)
Üçlü test uygulamasındaki amaç; bebeğe ait özellikle Down sendromu, Trizomi 18 gibi kromozom bozuklukları ile birlikte "Nöral tüp defektleri" adı verilen bir takım anomalileri taranmasıdır.
Üçlü test; gebeliğin 16-19. haftaları arasında anne kanından alınan örnekte β-HCG, alfa feto protein (AFP) ve bağlanmamış estriol (uE3) denilen üç biyokimyasal maddenin ölçümü ile yapılır. Bu ölçümler gebelik haftasına göre annenin yaşı, vücut ağırlığı, ırkı, annede diyabet olup olmaması, sigara içip içmediği, öyküde önceki gebeliklerin özellikleri ile birlikte değerlendirilir. Büyümekte olan bebekte olabilecek nöral tüp defekti ve bazı kromozomal anormalliklerle (Down sendromu ve trizomi 18) karşılaşılma riski hesaplanır.
Üçlü test bir tanı testi değil "tarama testi (screening test)" dir. Testin amacı bebek ve anne açısından riskli yöntemleri kullanmadan bebekte olabilecek anomali riskini saptamaktır.
Eğer test sonucunda risk belirli bir düzeyin üzerinde çıkarsa (genel olarak 1/250 den fazla olması durumunda) "amniyosentez" adı verilen işlem yapılarak kesin tanı konulur. Yani amniyosentez bir "teşhis testi (diagnostic test)" dir.
Amniyosentez
Amniyosentez işleminde anne karnından ince ve uzun bir iğne yardımıyla amniyon sıvısı alınır. Tecrübeli ellerle yapıldığında oldukça ağrısız ve bebek için riskleri azdır.
Alınan sıvıda bebeğe ait dökülen canlı hücreler vardır. Bu hücreler özel bir kültür ortamında bekletilerek üretilir. Üretilen hücreler belli bir safhada toplanılarak kromozomları ayrıştırılır ve mikroskop altında görüntülenerek kromozomlar analiz edilir.
Kromozom analizinde görüntülenen hücreler direkt bebeğe ait olduğu için bebeğin kromozom yayılımını gösterir. Bu şekilde bebeğe ait kromozomlarda olan problemler rahatlıkla görülebilir ve aynı zamanda sex (cinsiyet) kromozomlarının incelenmesiyle bebeğin cinsiyeti de ortaya çıkar.
Amniosentez işlemi sırasında karından bir ince iğneyle ultrasyon eşliğinde bebeğin amniyon kesesine girilir.
Down Sendromu:
Anne kanında yapılan üçlü test ile Down sendromu ile birlikte trizomi 18 riski de hesaplanabilmektedir. Down sendromlu bebekte normalde iki tane olması gereken 21. kromozom üç tanedir.
Trizomi 18’de ise aynı problem 18. kromozomdadır. Trizomi 18’li bebekler yaşamla bağdaşmaz ve genel olarak anne karnında veya doğumdan hemen sonra ölürler. Trizomi 18 görülme sıklığı Down sendromuna göre oldukça azdır.
Down sendromu (Trizom 21, mongolizm) yaklaşık olarak 850 doğumda bir görülür. Tedavisi olmayan bu kromozom anomalisinde fiziksel ve zeka geriliği olan bebekler söz konusudur.
Down sendromu görülme şansı yaşa bağımlı olarak artar. Özellikle 35 yaşın üzerinde risk önemli bir boyuta ulaşır. Ancak tüm Down sendromluların %25-35’i yalnızca 35 yaş üzeri gebelik ürünü iken %70-80’e varan oranlarda genç gebeliklerdedir. Üçlü testle Down sendromlu bebeklerin %60'ına yakını (%5 yalancı pozitiflikle) yakalanabilmektedir.
Son yıllarda üçlü testin Down sendromu yakalama şansını daha da arttırmak amacıyla teste kandaki "İnhibin A" adı verilen biyokimyasal değerinin de ölçülüp eklenerek testin "dörtlü test" şekline dönüşmesi için yapılan çalışmalar umut vericidir.
Down sendromu riski yüksek çıkmış gebeliklerde kesin tanıyı koyabilmek için anlatıldığı şekilde genetik amaçlı amniyosentez yapılması gereklidir. Üçlü tarama testinin asıl amacı yaşamla bağdaşabilen ve ömür boyu zeka geriliği ile giden Down sendromlu bebekleri yakalamaktır.
Amniyosentez sonucu yakalanan Down sendromlu bebekler çıkarılan sağlık kurulu kararlarıyla tahliye edilirler.
Üçlü test ile diğer bazı anomalileri de saptamak mümkündür. Bebeğin karın duvarı anomalilerinde (gastroşizis, omfalosel), böbrek anomalilerinde de test sonuçları yüksek çıkabilir. Bu nedenle üçlü testte artmış risk saptanan gebelere amniyosentez yapmadan önce tüm bu anomaliler açısından ayrıntılı ultrasonografik değerlendirme (II. basamak ultrasonografisi) yapılmalıdır.
RİSKLİ GEBELİK
riskli gebelikler 3 ana durum olarak gösterilebilir:
Anneye bağlı riskler
Annede daha önceden varolan kalp ve dolaşım hastalıkları, romatizmal bazı hastalıklar, yüksek tansiyon, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, anemi (kansızlık), karaciğer, böbrek hastalıkları, mide ülseri, epilepsi(sara), felç durumları gibi sistemik rahatsızlıklar ile kalça çıkıklığı, zeka geriliği gibi doğuştan gelen arazlar, akraba evlilikleri, ailesel geçişli rahatsızlıklar, sigara ve alkol kullanımı gibi kötü alışkanlıklar, bilmeden alınan veya zaruri olarak sürekli kullanılması gereken bazı ilaçlar gebeliği riskli ve problemli bir hale sokabilir.
Bebeğe bağlı riskler
Daha önceki gebeliklerde gelişen ölü ve sakat doğumlar, zor ve müdahaleli doğumlar, kan uyuşmazlıkları, ikiz gebelikler, bebeğin baş yerine makat veya yan olarak doğum kanalına ilerlemesi, bebeğin ultrasonda normalden iri veya küçük olması ile bebeğe ait ultrasonda saptanan normal dışı durumlar gebeliği riskli hale sokabilir.
Gebeliğe ait riskler
Gebelik sırasında ortaya çıkan her türlü kanama, plasenta (eş) kısmının önde gelmesi veya zamanından önce rahim duvarından ayrılması (dekolman), ultrasonda rahim içi amniyon mayinin normale göre azlığı veya fazlalığı, sancıların başlamasından önce suyunun gelmesi, şiddetli kasık ve bel ağrıları, gününden önce sancıların başlaması, tansiyonunun yükselmesi, ellerde ve yüzde oluşan şişmeler, geçmişe göre bebek hareketlerindeki azalma, gün aşımı, daha önceki gebeliklerinde yaşanan bazı problemler, daha önceden geçirilen rahim ameliyatları veya sezaryenler şimdiki gebeliği riskli hale sokar.
Özellikle önceki gebeliklerde yaşadığınız problemler (preeklampsi, tansiyon yükselmesi, erken doğum eylemi, gebeliğin şeker hastalığı, normal olmayan bebek doğurma gibi) ile ailesel özgeçmişte varolan özellikli durumlar açısından da doktorunuzu bilgilendiriniz.
Plasenta Dekolmanı
Hamileliğin 20. haftasından sonra plasentanın bebeğin doğmasından önce rahim duvarına yapışık olduğu yerden kısmen (partial dekolman) veya tamamen (komplet dekolman) ayrılmasına “plasental dekolman” denir. Bu durum, her yüz gebeliğin birisinde görülmektedir.
Risk Grubu
Hipertansiyon (en önemli ve en sık risk faktörüdür)
Preeklampsi (gebelik toksemisi, gebelik zehirlenmesi)
Önceki gebeliklerde dekolman varlığı (bu durumun tekrarlama olasılığı %10-17’dir)
Amnion suyun erken gelmesi (EMR, erken membran rüptürü)
Anne yaşının 35'in üzerinde olması
Rahim anomalileri
Myom'lar (rahimde ur)
Diabetes mellitus (şeker hastalığı)
Karın bölgesine travmalar (darbeler)
Sigara kullanımı (sigara, rahim içindeki damar yapısını zedelemektedir)
Alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı (özellikle kokain)
Çoğul gebelikler (özellikle doğum sırasında ilk bebek doğduktan hemen sonra ikinci bebeğin suyunun gelmesi ile dekolman gelişebilir)
Amniyon sıvısının fazla olması (polihidramnios)
Kordon bağının normalden kısa olması
Belirtileri
Abruptio placentanın temel bulgusu gebeliğin herhangi bir döneminde ortaya çıkan ani ağrı ve rahim kasılmalarıdır. Ağrı klasik olarak “bıçak saplanır tarzda” dır ve doğum sancılarından farklı olarak gidip gelme şeklinde değil süreklidir.
Ağrı ile beraber kanama da görülebilir. Kanama az veya çok yoğun bir şekilde olabilir.
Plasenta Previa
Plasenta previa , anne rahmindeki bebek (fetus) ile gebe arasında ilişkiyi sağlayan ve “bebeğin eş kısmı” olan plasentanın, bebek ile doğum kanalının arasında olması (yani doğum kanalını kapaması) durumudur.
Bu durumda plasenta, bebeğin önde gelen kısmından daha aşağıda yani serviks’in (rahim ağzının) komşuluğundadır.
Risk Faktörleri
Daha önceden rahim içine yapılan ameliyatlar (sezeryen, myomektomi ve kürtajlar gibi)
Birden fazla önceden doğum yapmış olma (multiparite)
Myoma uteri varlığı
Anne adayının yaşının ileri olması (>35) (Bu oran anne yaşı ile birlikte artmaktadır)
Çoğul gebelik durumu
Önceki gebeliklerde plasenta previa öyküsü
Önceden düşük yapmış olma
Sigara kullanımı
Belirtileri:Plasenta previanın en önemli belirtisi gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan “ağrısız vajinal kanamalar”dır. Kanamayla birlikte ağrının olmaması oldukça tipiktir.
Riskleri;Ani kanamalar, plesantanın rahim duvarına yapışık olması, bebekte anemi görülmesi,bebeğin rahim içinde duruş problemi görülmesi,erken doğum görülmesi, bebeğin gelişiminin durması olarak sayılabilir.
Tedavisi:Plasenta previa’da kesin doğum şekli sezeryandır. Ancak plasentanın doğum kanalını tam olarak kapatmadığı marjinal ve alt segment yerleşimli plasentalarda normal doğum denebilir.
Rahim İçi Gelişme Geriliği
Rahim içi gelişme geriliği (=Intrauterine Growth Retardation, IUGR veya =Intrauterin Gelişme Geriliği, IUGG olarak da anılır) anne rahmindeki bebeğin gebeliğin yaşına göre olması gerekenden küçük olduğu anlamına gelir.
Aslında "gerilik" kelimesini "azlık, kısıtlılık" gibi kelimelerle ifade etmek belki daha doğru olacak. Nitekim bebeğin burada kilo ve fizik olarak normalden daha az büyümesi ve gelişimi kastedilmektedir, zeka olarak geri olması ise kesinlikle değil.
Risk GrubuDaha önceden düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma öyküsü
Kötü beslenme koşulları (malnutrisyon)
Çok genç yaşta gebe olan (adolesan gebelik)
İleri yaşlarda gebelik (35 yaş üstünde)
Hamilelikte sigara kullanımı
Hamilelik süresince süregelen (kronik) strese maruz kalma
Hamile kalmadan önce kilosu çok az olan kişiler (kaşektik gebeler)
Düzenli olarak madde ya da belirli ilaçları kullanan gebeler
Trombofili (Damar içi pıhtının artması ile birlikte giden bir takım hastalıklar)
Sistemik veya kronik hastalık sahibi olanlar: Hipertansiyon, böbrek hastalığı, diabet, kalp hastalıkları, SLE (Sistemik lupus eritematosus) veya bir takım tiroid hastalıklarında olduğu gibi otoimmun hastalığı olanlar, bebeği rahimiçinde etkileyen bazı enfeksiyonlar, konjenital anomaliler ve genetik hastalıklar bebeğin rahim içinde gelişmesine engel olabilir.
DOĞUM
Hamile kalan her kadının ilk aklına gelen doğumun ne şekilde olması gerektiği, sezaryen'in mi yoksa normal doğumun mu daha iyi olduğu sorusudur.
Bu sorunun doğru cevabı kişiden kişiye değişebileceği gibi hekimden hekime de farklılık gösterebilir.
Bu yüzden bu soruyu cevaplamak çok kolay görülmemekle birlikte sorunun çözümünü bulmak için; öncelikle kişilerin istekleri, gebeliğin durumu, rahim içindeki bebeğin ve plasentanın değerlendirmesi, annenin anatomik ve sağlık durumunun hangi tür doğuma elverişli olduğu ile doktorun önerileri doğrultusunda karar şekillenmelidir.
NORMAL DOĞUM
Ailelerin çocuk sahibi olmaya karar verdiği ilk andan itibaren yaşanan heyecanlar doğum günü yaklaştıkça artmaya başlar ve doğumun ilk işaretleri ile birlikte doruğa ulaşır.
Her şey sona erdikten sonra anne ve babanın dünyadaki en önemli eserleri olan bebek kucağa alındığında ise yaşanan bütün sıkıntılar, çekilen bütün ağrılar yerini tarifi imkansız bir huzur ve mutluluğa bırakır.
Normal doğum; 40. gebelik haftasını doldurmuş olan bir fetusun rahim dışına zarlar ve plasentası ile birlikte atılmasını ifade eder.
İnsanda gebelik 280 gün sürmektedir ancak tüm gebeliklerin sadece % 5 kadarı beklenen günde sona erer. Gebe kadınların büyük bir kısmı ise beklenen doğum tarihinden yaklaşık 1 hafta kadar önce doğum eylemine girer.
Anne adayının sancı olarak algıladığı düzenli rahim kasılmalarının ortaya çıkması ile başlayan süreye de "Eylem" veya "Travay" adı verilir.
Bir gebeliğin normal yoldan sonlanabilmesi üç ana faktöre bağlıdır. Bunlar; rahme bağlı, bebeğe bağlı ve annenin kemik çatısına bağlı faktörler olarak sınıflandırılabilir.
Doğumun olabilmesi için rahim açılabilmesi için düzenli aralıklarla kasılmalıdır ve bu kasılmaların karşısında rahim ağzının açılmasına engel bir durum olmamalıdır. Aşağıdaki resimlerde 40 haftasını tamamlamış bir gebelikte bebeğin rahim içindeki duruşu izlenmektedir.

Rahim açıldıktan sonra devam eden kasılmalar bebeği rahim dışına itecektir. Bu itmenin sağlanması için bebek uygun pozisyonda olmalı ve yine önünde bir engel bulunmamalıdır.
Normal doğumun gerçekleşebilmesi için son olarak, bebeğin geçeceği yol ile yolcu (bebek) arasında bir uyumsuzluk söz konusu olmamalıdır. Bebeğin normalden iri veya yolun normalden dar olması doğumun olağan gidişatını engelleyecektir.
Genelde doğumun yaklaştığının ilk belirtileri düzensiz kasılmalar ve halk arasında "nişan gelmesi" olarak anılan durumdur. Rahim ağzı tüm gebelik boyunca sümüksü bir tıkaçla kapalıdır. Bu tıkaç bebeği dış etkenlere karşı korur. Doğum eyleminin başlamasından hemen önce rahim ağzında hafif bir açılma olur ve bu tıkaç kanlı bir akıntı şeklinde vücut dışına atılır (Nişan gelmesi olayı).
Doğumun 3 evresi vardır1.Evre:rahim ağzında açılmaya neden olacak güçteki kasılmaların başlamasıyla rahim ağzının tam açılmasına (10 cm) kadar geçen süreçtir.
Bu evrede servikal açıklığın artması ile birlikte bebeğin başı da içeride bazı manevraları yaparak aşağıya inmektedir
II. Evre; tam açık olan rahim ağzından durumundan bebeğin tamamen doğmasına kadar geçen süreci ifade eder.
III. Evre; bebeğin tamamen doğması ile plasenta ve eklerinin bütünü ile atılmasına kadar geçen süreçtir. Bu evre sonucunda doğum sonuçlanmış olur.
Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumda plasentanın çıkmasından hemen sonra annede titreme nöbeti görülür. Bu ciddi bir durum değildir ve bir süre sonra kendiliğinden geçer.
MÜDAHELELİ DOĞUM
Bebeğin veya anne adayının sağlığının doğum anında tehlikeye girmesi durumunda müdahale gerekebilir. Bu tür doğumlara "Müdahaleli Doğum" denir. Müdahaleli doğum denilince;
Doğum indüksiyonu: Doğumdaki en sık yapılan müdahale doğum olup, sancılarının başlatılması ya da desteklenmesi ile doğum sürecinin hızlandırılmasıdır. Serum içinde bir takım ilaçlar verilerek yapılan doğum indüksiyonuna "suni sancı" denilmektedir.
Epizyotomi: Halk arasında bilindiği adı ile "doğumda dikiş atılması" dır.
Forseps: Halk arasında "kaşık" olarak geçer.
Vakum uygulamalarıdır.
I- DOĞUM İNDÜKSİYONU
Rahim kasılmalarının yani doğum sancılarının dışarıdan bir etki ile başlatılması ya da desteklenmesine "doğum indüksiyonu" adı verilir. Amaç doğum sürecinin hızlandırılmasıdır.
Her türlü indüksiyon mutlaka ve mutlaka hastane şartlarında uygulanmalıdır. En sıklıkla üç tür doğum indüksiyonu yöntemi vardır:
AmniotomiEn sık kullanılan ve doğal olan indüksiyon bebeğin amniyon kesesinin açılması yani "amniotomi" dir. Bu sayede hem vücutta salgılanan bazı maddeler, hem de bebeğin başının direkt serviks üzerine basıcı etkisi ile sancılar başlayıp güçlenebilir.
Oksitosin infüzyonu(Suni Sancı)İkinci sıklıkta, doğum indüksiyonu amacıyla uygulanan yöntem ise damardan "sentetik oksitosin" verilmesidir. Halk arasında yaygın olarak "suni sancı" adı verilen işlemdir.
Prostaglandin uygulaması.Oksitosin dışındaki diğer bir ilaçla indüksiyon yöntemi de "prostaglandin" adı verilen maddelerin ağızdan veya vajinal yolla uygulanmasıyla doğumun başlatılması veya hızlandırılmasıdır.
II- EPİZYOTOMİ (Dikişli doğum)
Epizyotomi kesisi (veya "epizyo"); doğum sırasında bebeğin gelen kısmının vajinada düzensiz yırtıklara sebebiyet vermeden ve bir an önce doğurtulması amacıyla perinenin kesilmesi ile yapılan bir doğum müdahalesidir. Epizyo halk arasında "dikişli doğum" veya "doğumda dikiş" olarak tabir edilmektedir.
İlk doğumların hemen hemen tamamında epizyotomi kesisi uygulanır. Çünkü ilk gebeliklerde vajen esnekliği daha önce doğum yapmışlara oranla daha azdır.
Epizyo kesileri en sık olarak mediolateral (çapraz) ve median (anuse dik) şekilde olabilir. Median epizyo kesileri; kanamanın az olması, iyileşmenin kolay olması ve iyileştikten sonra ileri dönemlerde problemlere yol açmaması nedenleriyle daha sık tercih sebebidir.
Ancak perine aralığı kısa olanlar, pelvis çatısı dar olanlar ve iri bebek şüphesi gibi kesinin daha uzatılması gerektiği hallerde mediolateral epizyo kesisi tercih edilir.
III- FORSEPS
Forseps bebeğin bir an önce doğurtulması maksadı ile kullanılan kaşık şeklinde aletlerdir. Çok eski çağlardan beri kullanıldığı tahmin edilmekle birlikte modern obstetriye girişi 18. yy'da olmuştur.
Forseps doğumun ikinci evresinin uzadığı hallerde, bebekte sıkıntı saptanması durumunda, ya da annenin ıkınmasının uygun olmadığı kalp hastalığı gibi durumlarda kullanılır.
Forseps, mutlak suretle bu konuda deneyimli hekimler tarafından uygulanmalıdır. Çünkü forseps kullanılan bebekte kafa içi kanama, kısmi felç, kafatası kırıkları, asfiksi yani doğum kanalında oksijensiz kalma, sarılık ve ölüme neden olabilme gibi komplikasyonları olabilir.
Forseps kullanımı ile annede vajinal, servikal, rektal yırtıklar, mesane zedelenmeleri, kanama ve hematomlar oluşabilir.
Modern obstetride sadece çıkım esnasında uygulanması uygundur. Bebeğin kafasının yukarıda olduğu hallerde sezaryen ile doğum tercih edilmelidir.
IV- VAKUM
Vakum Uygulanma gerekçeleri ve komplikasyonları forseps ile hemen hemen aynıdır. Burada bebeğin kafasına yerleştirilen bir çan ve buna bağlı bir vakum cihazı ile bebek çekilir. Forsepse göre uygulanması daha kolay olup hem anne hem de bebek açısından daha az travmatiktir.
Günümüzde sezaryen doğum oranlarının artması ile forseps ve vakum uygulamaları oldukça azalmıştır.
Doğum olayı 40 hafta boyunca sabırla beklenilen bir sürecin artık sonunun gelmesidir.
SEZARYAN DOĞUM
Günümüzde anestezi yöntemlerinin
iyileşmesi, sterilite ve enfeksiyon
problemlerine karşı güçlü
antibiyotiklerin bulunması, ameliyat
dikiş materyallerindeki gelişmeler ve
cerrahi tekniklerin ilerlemesi
sonucunda sezaryen ameliyatları son
derecede güvenli ve kolay bir işlem
haline gelmişlerdir.
Bu ameliyat için doğru tabir her ne kadar "sezaryen" olsa da halk arasında ve bu bölümde geçen "sezeryen" veya "sezaryan" gibi yanlış telaffuzları da bulunmaktadır. Sezaryen tıbbi olarak "sectio", "C/S "veya "C/S Abdominale" gibi isimlerle de geçmektedir.
Sezaryen hastanın isteğine bağlı yapılabileceği gibi bazı tıbbi zorunluluklar karşısında da yapılabilir. Bu tıbbi zorunluluklar, anne veya bebeğe bağlı olabileceği gibi gebeliğin kendine has özel durumlarına da bağlı olabilir.
Yine yapılacak olan sezaryen ameliyatı, gebeliğin seyrine göre değişik gebelik haftalarında olabilir. Genel olarak amaç anne ve bebek açısından en uygun zamanı yakalamaktır
Sezaryan gerektiren durumlar :
Bebeğin Rahim Kanalına Baş ile İlerlememesi
Plasenta (eş) Kısmının Rahim Ağzını Kapatması (Plasenta previa)
Plasentanın (eş kısmının) Erken Ayrılması
Makrozomi (İri Bebek)
Bebeğin Kafası ile Gebenin Leğen Kemiği Arasındaki Uyumsuzluklar (Sefalopelvik uygunsuzluk)
Çoğul Gebelikler
Genital Siğil
Annenin önceden geçirdiği ameliyatlar
Kordon Sarkması veya Kordonun Önde Gelmesi
DOĞUM SONRASI
Lohusalık Dönemi
Lohusalık (veya loğusalık); doğumdan sonraki 6 hafta (42 gün) sonunda gebeliğin kadında yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimlerin gebelik önceki haline dönmesidir. Bu süreç her organ ve sistem için farklı zamanlar alır.
Lohusalık dönemi önemlidir; çünkü bu dönemde ortaya çıkan hastalıklar ve sağlık sorunları hayatı tehdit edici boyutlarda olabilir.
Çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, erken lohusalık ilk 1 haftayı, geç lohusalık da geri kalan süreyi temsil eder. Üreme organları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar. Emzirenlerde ise adetlerin normale dönmesi 6 ayı bulabilir, hatta bu süreyi bir miktar daha aşabilir.
Doğum sonrası belirgin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahmin eski haline dönmesi yani küçülmesidir (involusyon).
Rahim (Uterus) involüsyonu
Rahim (uterus) involüsyonu; rahimin doğumdan sonra gebelik öncesi durumuna dönmesine verilen isimdir.
Gebelik süresince rahim ağırlık olarak yaklaşık 20 kat büyür, ancak doğumdan sonra hızla küçülmeye başlar. Bebek doğduktan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen rahimin hacmi 6 hafta sonunda gebelik öncesi büyüklüğündedir.
Vücudumuzda ağırlık ve hacmi bu kadar çok büyüyüp sonrasında küçülen ikinci bir organımız bulunmamaktadır. Uterusun bu özelliği bilim dünyasını günümüzde dahi şaşkınlığa uğratmaya devam etmekte ve halen bilimsel yönden tam olarak açıklanamamaktadır.
Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara "takip eden ağrılar (afterpains)" adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda (multiparlarda) daha fazla hissedilir. İlk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır.
Özellikle loğusanın bebeğini emzirmesi sırasında, uyarıyla beyinden salgılanan "oksitosin" hormonuna bağlı olarak rahim kasılması sonucu kasık ve karın bölgelerinde ağrılar hissedilebilir.
Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkta olan damar uçları kapanır ve kanama azalır.
Rahmin içini döşeyen ve "endometrium" adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 haftayı bulurken plasentanın yerleştiği alan 6 haftada iyileşir. İyileşmenin tam olamadığı durumlarda ise kanamalar görülebilir.
Lohusalık Problemleri
Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani problemler görülebilir. Bu yüzden lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir.
Kanama
Erken lohusalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni "atoni"dir.
Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır. Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durum olup, çok kısa zamanda aşırı miktarda kanama ile karakterizedir.
Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda, atoni gelişirse ve acil ameliyat şartları yoksa anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir.
Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon gerekebilir.
Amniyon Mayisi Emboli
Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda "amniyon mayii embolisi"dir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçerek akciğerler, beyin gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir.
Maalesef tanı ve tedavisi çok güçtür. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir.
Enfeksiyonlar
"Lohusalık humması" olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve yüksek ateşle seyreden bir durumudur. En sık nedenler üreme, idrar yolları ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır.
En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır ("endometrit"). Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir ("peritonit").
Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder.
Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir.
İdrar Yolları Enfeksiyonu (İYE)
% 5 vakada ise idrar yaparken yanma, kasık ve bel ağrıları, yüksek ateş şikayetlerinin eşlik ettiği idrar yolu enfeksiyonu (İYE) ortaya çıkabilir. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir.
Vajinada olan yaralanmalar İYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir.
Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lohusalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lohusalıkta son derece dikkatli olunmalıdır.
PERİNE BAKIMI NEDİR?
Normal doğum esnasında bölgede kontrolsüz yırtıkların olmaması için doktor tarafından bir kesi yapılır. Bu kesiye "epizyotomi" adı verilir.
"Perine bölgesi" denildiğinde ise vajina girişi ile makat arasında kalan bölge anlaşılır. Doğum esnasında ve doğumdan sonra büyük öneme sahiptir.
Doğum sonrası perine bakımı, epizyotomi alanının daha kolay iyileşmesi ve enfeksiyon kapmaması için yapılması gerekenlerin tümünü kapsar. Bakım yaklaşık 1-3 hafta sürer.
Perinede problem belirtileri
Perinede en sık karşılaşılan problem ağrı ve şişliktir. Doğum sırasında bebeğin başının sıkıştırması nedeni ile perine ve vajen etrafında ödem olur. Yine doğum esnasında epizyotomi (vajene kesi) yapılmış olsa bile vajinada fark edilmeyen yırtıklar veya sıyrıklar oluşmuş olabilir. Bu yırtıklar farkedilip dikilmediğinde kanayabilir veya enfeksiyon kapabilir.
Eğer kanamalar dışarıya olmaz ve doku aralığında birikirse vajinada dolgunluk hissi ile beraber şiddetli bir ağrı olabilir. Bu durumda bir "hematom" dan (içe kanama) şüphelenilir.
Yine doğum sırasında ıkınmalara bağlı olarak makat etrafında hemoroidler oluşabilir. Bu hemoroidler otururken ağrıya neden olabilir hatta bazen kanayabilir. Oturma banyoları ve ilaç tedavilerine cevap vermeyen hemoroidlerde cerrahi tedavi gerekebilir.
Perine Bakımında Yapılması Gerekenler
Doğumdan sonra ağrı ve kanamayı azaltmak için perine bölgesine buz tatbiki veya oturma banyoları zaman zaman önerilmektedir. Ağrı için doktorunuzun yazdığı ağrı kesici hapları kullanabilirsiniz. Kabızlık veya hemoroid problemleriniz varsa zorlanmayı önlemek için gaita yumuşatıcı ilaçları kullanabilirsiniz.
Bölgeyi temizlemek için sadece temiz su yeterli olmakla birlikte çoğu zaman antiseptik maddeler içeren solüsyonlar önerilir. Ayrıca akıntı ve kanamalar için günlük ped kullanılması hijyen açısından önemlidir.
Doğum sonrası normalden fazla ve pıhtılı taze kanama olursa mutlaka doktorunuza haber verin.
Gebelikte Şeker Hastalığı
Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) kanda şeker seviyelerinin yüksek seyretmesi olarak bilinen ve gebelikte en sık karşılaşılan hastalıkların başında gelir. Şeker hastalığı, gebeliklerin % 0.5 kadarında gebelik öncesi mevcutken, % 4-5 kadarında gebelik sırasında ortaya çıkar.
Şeker hastalığı mevcut olan kişiler gebeliğe karar verdikleri dönemde yakın kontrol altında bulunmalıdırlar. Kan şeker seviyeleri normal düzeylerde olması, bebekte gelişebilecek doğumsal anomali oranını normal seviyelere (% 1-2) düşürecektir. Erken gebelik döneminde kan şekeri seviyeleri yüksek seyreden kadınların bebeklerinde doğumsal anomali oranı % 4-5 kadardır.
Gebelikte şeker hastalığı riskinin artmasının sebebiGebelikte kadının hormon dengesinde büyük değişiklikler oluşur. Özellikle gebeliğin ikinci yarısında şekerin vücutta kullanımını zorlaştıran (diyabetojenik) hormonların salgısı artar. Bu hormonların başında "human plasental laktojen" hormonu gelmektedir. Ayrıca estrojen, progesteron, kortizol ve prolaktin hormonları da bu etkiye katkı yaparlar. Bu değişimin amacı, özellikle gebeliğin ikinci yarısında, bebeğin artan büyüme ve enerji ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Annenin kullanamadığı şeker, bebeğe transfer olacaktır. Bu doğal değişiklikler, kişinin yatkınlıklarıyla birleşip, artınca gebelik şekeri ortaya çıkar.
Annede şeker koması ve ona benzer problemlere yol açabilir, kalp damarları, böbrekler, göz, sinir sistemi üzerinde tahribat yaratabilir, enfeksiyon riski artar, gebelik tansiyonu ortaya çıkabilir ve doğumda bebeğin yaralanmasına sebep olabilir.
Gebelikte şeker hastalığının bebek üzerindeki olumsuz etkileri ise düşük riski, gelişimde yetersizlik, erken doğumdur.
GEBELİKTE SIK KARŞILAŞILAN PROBLEMLER
İlk üç aydaki problemler
Yorgunluk, halsizlik
• Bulantı ve kusmalar
• İdrara sık çıkma
• Göğüs Hassasiyeti
• Baş ağrısı ve kendini iyi hissetmeme
• Hafif kilo artışı
• Nokta şeklinde kanama (lekelenme).
• Kasık ağrısı
• Uykuya eğilim, psikolojik huy değişiklikleri
İlk üç aylık dönem vücudumuzda önemli değişikliklerin olduğu ve gebeliğe adaptasyonun gerçekleştiği bir dönemdir. Kişi bu dönemde gebeliğin ilk heyecanını yaşarken bir takım sorunlarla da karşı karşıya kalabilir.
Bulantı ve kusmalarBulantı ve kusmalar sabahları daha sık olmakla birlikte, günün her saatinde karşınıza çıkabilir. Genelde ilk gebeliklerde, genç kadınlarda ve ikiz gebeliklerde daha şiddetlidir.
Bulantılar, çoğunlukla 4 – 8 haftalıkken başlar ve 14 – 16 haftalıkta azalır. Fakat bazı kadınlarda bulantı ve kusma 3. aydan sonra başlayabilir ve bazı kadınlarda ise tüm gebelik süresince devam edebilir. Bu tür durumlarda eğer verilen ağızdan ilaç tedavilerine rağmen problem devam ederse hastaneye yatırılarak serum ile besleme gerekebilir.
2.Üç aydaki problemler
• Ağrı ve yanmalar
• Cilt değişiklikleri (gebelik lekelenmeleri, cilt döküntüleri, sivilcelenmeler)
• Kabızlık
• Anemi (kansızlık)
• Bacak krampları
• Kilo artışı
• Vajinal akıntı ve enfeksiyonlar
• Aşermeler
İkinci üç aylık dönem gebeliğin 13. Haftası ile 27. Haftası arasındaki dönemdir.
"Altın dönem" olarak da adlandırılan bu dönemde gebeliğin başlangıcındaki yan etkiler azalmış ve son üç aydaki rahatsızlıklar ise henüz başlamamıştır.Bu dönemde bulantınız azalmıştır, uykularınız düzelmiştir ve enerjiniz yerine gelmiştir. Ayrıca bu dönemde bebeğiniz size gerçek gibi gelmeye başlamıştır. 16 – 20. haftalar arasında bebeğin hareketlerini hissedebilirsiniz.
İkinci üç aylık dönemde uterusun (rahmin) genişliğinde hızlı bir artışı farkedersiniz.
Gebelik sırasında kalça bölgenizdeki kemiklerin arasındaki eklemler yumuşayıp gevşerler. Bunlar doğum sırasında bebeğin bu bölgeden geçebilmesi için bir hazırlıktır.. Ağırlık merkezindeki değişiklikler sırt ağrılarına neden olur.
İkinci dönemdeki alt karın bölgesindeki ağrıların nedeni, genişleyen rahmin kaslarının ve rahmin çevresindeki asıcı bağ dokusunun gerilmesidir.
3.Üç aylarda görülen problemler