Jinekolojik Problemler
Polikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS)
Polikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS); yumurtalıklarda irileşme ve bir çok küçük kist oluşumu ile karakterize olup kişide bir takım hormonal problemlere zemin hazırlayan ve günümüzde neden oluştuğu halen kesin olarak bilinmeyen bir durumdur.
Yandaki resimde polikistik over sendrom olan bir kişinin yapılan ultrasonunda yumurtalığındaki küçük kistler izlenmektedir.
Polikistik over sendromu olan kişilerde;
Adet gecikmeleri (oligomenore)
Sivilce (akne)
Obesite (normalden fazla kilolu olma)
Tüylenme (hirsutism)
Yumurtlamanın düzgün olmaması (anovulasyon) sonucu kısırlık gibi problemler vardır.
Kanda hormon ölçümleri yapıldığında çeşitli dengesizlikler saptanır; özellikle LH (Luteinizan Hormon) ve erkeklik hormonları (testosteron, DHEAS) yükselmiştir.
Bu sendromda; beyindeki hipofiz bölümünden salgılanan ve yumurtalık hormon üretimini düzenleyen, FSH ve LH hormonları arasındaki denge bozulmuştur. Bunun sonucu olarak yumurtalık hormon üretiminde anormal sapmalar ve yumurtlamada problemler oluşmaktadır.
Erkeklik hormonu yüksekliğine bağlı olarak vücutta (özellikle yüzde, göğüslerde, göbek etrafında ve bacaklarda) erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) olurken bazen köşelerde açılma şeklinde erkek tipi saç dökülmesi (lokal alopesi) de izlenmektedir.
Hastalığın bir diğer fenomeni olan yumurtlama olmaması (anovulasyon) sonucu progesteron hormonu üretimi olmamakta ve estrojen hormonu tek başına salgılanmaktadır. Estrojen hormonunun tek başına salgılanması ise rahim kanseri riskini arttırabilmektedir.
Hastalığın bulguları tipik olarak puberte ile başlar. İlk adetle birlikte adet düzensizlikleri, adet gecikmelerini takiben oluşan yoğun adet kanamaları ilk şikayetlerdir. Bu hastalar sıklıkla adet gecikmeleri şeklinde belirgin adet düzensizliklerinden yakınmaktadırlar.
Sonraki dönemde yıllar içersinde giderek artan erkek tipi kıllanma (hirsutism) izlenir. Daha önceleri çenede ve dudak üzerindeki tek tük, ince olan tüyler giderek kalınlaşır ve sayı olarak artarak estetik bir problem yaratır. Yetişkin yaşta bu yakınmalara ilave olarak "infertilite" yani çocuk olmaması problemi de eklenebilir.

Yukarıdaki ultrason görünümlerinden soldaki bir polikistik overe aitken, sağdaki normal görünümdeki bir overe (yumurtalığı) aittir.
TedavisiPCOS tedavisinde hastalığı tamamı ile ortadan kaldırabilecek etkili bir yöntem yoktur. Hastanın ihtiyacına göre tedavi düzenlenir.
Polikistik over sendromunun tedavisindeki ilaçlar oldukça etkilidir. Ancak, bazen ilaçla tedavide başarı sağlanamadığında laparoskopik cerrahi ile yumurtalıklara cerrahi bir girişim (ovarian drilling) uygulanabilir.
Endometriozis
Rahim içerisinde yer alan; her ay gebeliğe ev sahipliği yapacak şekilde hazırlanan ve gebelik olmadığı zaman, yeterli hormon desteğinden yoksun kalması nedeniyle menstruasyon kanaması halinde dökülen özel hücre tabakası "endometrium" olarak adlandırılır.
Bu hücre tabakası vücutta sadece rahim içerisinde yer almaktadır.
Bu hücrelerin vücutta rahim dışında başka bir alanda yer alması "endometriozis" hastalığı olarak tanımlanmaktadır.
Bu durum en sık olarak yumurtalıklarda, rahim arkası boşlukta (Douglas boşluğu), vajen ile barsağın son bölümü arasında, barsakların yüzeyinde, tüplerin üzerinde veya çevresinde, rahmi tutan bağların ve mesanenin üzerinde, veya karın zarı yüzeylerinde gözlenmektedir.
Endometriosis odakları, hormonların bir adet dönemi boyunca neden olduğu değişimleri aynen yaşar ve adet döneminde bu hücrelerde de kanama ve dökülme olur. Karın iç boşluğunda kanamayı sınırlamaya yönelik iltihabi savunma hücreleri, endometriozis odaklarını kuşatır. Bu bölgede iltihabi cevabın neden olduğu bir süreç başlar. İyileşme sırasında çevre dokulara yapışıklıklar oluşur ve her adet döneminde bu durum tekrarlanarak devam eder.
Endometriyozis tüplerde yumurtanın taşınmasından yumurtlama fonksiyonun bozulmasına, döllenen embrionun rahim içine yuvalanmasındaki bozukluklara kadar pek çok etkilerle kısırlık oluşturabilir. Kadınlarda kısırlık haricinde; ilişkinin sancılı olması (disparuni), sancılı adet görme (dismenore) ve kronik kasık ağrısı (pelvik ağrı) sebebidir.
Ayrıca endometriotik odaklar yumurtalık (over) içerisinde yer aldığında, her ay hormonların etkisi ile rahim iç zarına benzer şekilde kanamaya neden olduklarından, "endometrioma" adı verilen yumurtalık kistlerine neden olmaktadır.
Endometriozis herkeste farklı derecede hastalık yapar. Kimi durumda neredeyse kanserden ayrılamayacak derecede genital organlara, alt karın boşluğuna ve komşu organlara (barsak, idrar kesesi gibi) zarar verebilir. Bazen sadece hafif bir kistik hastalık veya minik odaklar şeklinde görülebilir. Kimde nasıl bir tablo yaratacağı önceden kestirilemez.
Çok şiddetli ve yaygın endometrioziste şiddetli belirtiler olmayabileceği gibi, çok hafif hastalık durumunda şikayetler ciddi ve dayanılmaz olabilir.
Endometriozis tahmin edilenden daha sık gözlenen bir rahatsızlıktır.
Tüm kadınların %3-5’inde, çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerde ise %40’a varan oranlarda endometriozis varlığı saptanmaktadır.
Endometriozisin bilinen bir genetik bir kökene sahip olmadığı bilinmekle birlikte ailesel yatkınlık gösteren bir hastalık olması dikkat çekicidir.
Tedavisi
Endometrioma’ların tedavisi cerrahi operasyonla kistlerin çıkartılmasıdır. Bu cerrahi operasyonlar için genelde laparoskopi yöntemleri kullanılmaktadır.
Çukulata kisti çıkartılan hastaların %50'si 6 ay içinde tedaviye gerek
kalmadan hamile kalmaktadır.
4 cm’den küçük kistler ise beklenip izlenebilir veya bir takım ilaç tedavileri denenebilir.
NABOTHİ KİSTLERİ
Naboth kistleri rahim ağzı yani "serviks"te bulunan küçük kistik oluşumlardır. Bu kistler Naboth folikülü, Nabotian kisti, epitheliyal inklüzyon kisti ya da retansiyon kisti olarak da isimlendirilirler. (Aynı zamanda Nabot veya Naboti kistleri olarak da yazılıp okunabilirler)
Boyları 2 ile 10 mm arasında değişmekle birlikte bazan bir kaç santimetreye kadar büyüyebilirler. Kistin içi "mukus" adı verilen sarı-beyaz renkli sümüğümsü ve yoğun bir sıvı ile doludur.
Normal muayene bulgusu olarak kabul edildiklerinden genelde tedavi gerekmez. Şart olmamakla birlikte yakma ya da dondurma tedavisi uygulanmasının bir zararı yoktur.
RAHİMİN KONJENİTAL PROBLEMLERİ
Tıbbi terminolojide uterus rahim, uterin ise "rahime ait" anlamına gelmektedir. Uterin anomali ise rahimde anatomik (yapısal) problemleri tarif etmektedir.
Çoğu zaman kadınlardaki doğuştan gelen uterus (rahim) anormallikleri hafif ise hiç belirti vermeyebilir. Bazı durumlarda ise gebelik oluşumuna engel teşkil edecek düzeyde anomali şiddetli olabilir.
Tekrarlayan erken gebelik kayıpları da uterus anomalilerin bulgusudur ve genelde çekilen HSG’ de tanı konur.
Tedavi vajinanın hiç olmadığı durumlarda bölgedeki dokularda bir kanal açılarak bir vajina yapılmasıdır.
Değişik "konjenital uterin anomaliler" (doğuştan gelen rahmin yapısal anormallikleri):
1. Normal uterus
2. Uterin septum (bölme)
3. Bikornis uterus (iki ayrı köşeli rahim)
4. T şeklinde boşluğu sahip uterus
5. Arkuat uterus (kalp şeklinde rahim)
6. Didelfik uterus (çift rahim)
7. Unikornis uterus (tek köşeli rahim)
Rahmin doğuştan gelen problemleri kadınlarda pek çok problemlere yol açabilmektedir. Bunlar arasında en sık olarak;
Hamile kalamama (kısırlık, infertilite)
Hamile kalıpta düşük yapma (abortus)
Tekrarlayan gebelik kayıpları
Erken doğum
Amniyon suyunun erken gelmesi (EMR, Erken Membran Rüptürü)
Bebeğin doğumda baş ile değilde makad veya yan olarak gelmesi ("prezentasyon anomalileri"). Prezentasyon anomalileri sezeryen riskini arttırmaktadır.
Intrauterin exitus (bebeğin rahim içinde ölümü) gibi pek çok komplikasyonlara neden olabilir.
Rahim anomalilerini pek çok defa başka nedenlerden ötürü sezeryen yaptığımız kadınlarda tesadüfen görebilmekteyiz. Doğuştan rahimde tür anatomik görünümler olsa dahi rahim içi hacmi bebeğin normal gelişimi için yeterli olan kadınlarda hiç bir problem çıkmayabilir.
Yani pek çok kadında rahim ile ilgili doğuştan böyle bir durum olmasına rağmen gebe kalmaya veya gebelikte bir soruna sebep vermemektedir.
Gebe kalabilmede veya gebelikte bir takım sorunlara neden olduğu durumlarda ise "metroplasti operasyonları" (uterusun şeklinin ameliyatlarla düzeltilmesi) gerekmektedir.
Septum (rahimde perde) varlığında, histeroskopi ile rezeksiyonu (çıkartılması) en etkili tedavi yöntemidir.
MYOM
Farklı sebeplerden ötürü jinekolog kontrollerine giden pek çok kadında "rahimde ur çıktığını" duymuşsunuzdur.
Halk arasında ur, tümör veya rahimde ur olarak adlandırılan bu durum aslında "myom"dur. Söylenmesinin zorluğundan mı nedir myom kelimesi halk arasında ; miyon, miyom, müyon, müyom, muyom, myon gibi şekillerde de yanlış olarak telaffuz edilmektedir.
Myomun kansere dönüşmesi olasılığı çok çok azdır !
Myomların iyi yanı hemen her zaman iyi huylu olması ve kansere dönme olasılığının ihmal edilebilecek kadar düşük olmasıdır. Hastaların %75'i kendisinde myom olduğundan dahi habersizdir.
Kötü yanı ise her 4 kadından birinde ortaya çıkmasıdır (% 25 görülme sıklığı). Büyüklüklerinin çok değişken olması nedeni ile bu oranın aslında gerçeği yansıtmadığı, dikkatli bir inceleme yapılacak olursa myom görülme sıklığının % 80' den daha fazla bulunacağı ileri sürülmektedir.
Türleri;
Submuköz Myom
İntramural Myom
Subseröz Myom
Saplı Myom
Paraziter Myom
Myomların çoğu belirti vermemesine rağmen % 25 vakada bazı şikayetler yaratır. Bunlardan en sık görülenleri aşırı ve anormal vajinal kanamalar, ağrı ve karın şişliğidir.
MYOMDA TEDAVİ YÖNTEMLERİ
I. İlaç Tedavileri
Myomu olan bir çok kadında eğer belirgin bir şikayet yaratmıyorsa tedavi gerekmeyip sadece rutin izlemi yeterli olur. Bu gibi durumlarda her 6 ayda bir jinekolojik muayene ve transvajinal ultrason ile hastanın izlemi yapılır, değişiklikler saptanır.
Myomu küçültmek için kullanılan ilaçların ise pek fazla faydası yoktur. Bu tür ilaçlar kişilerdeki estrojen seviyesini düşürerek geçici bir süreliğine myom hacminde küçülme yapsa da bu durum ilaç tedavisinin kesilmesini izleyen bir kaç ay içerisinde geriye döner.
Kandaki estrojen azalması kadınlarda bir takım olumsuz durumlar ortaya çıkabileceğinden ötürü, uzun süreli tedavide bu tür ilaçlar kullanılamamaktadır.
Myom hacminde küçülme yapan ilaçlar ancak bazı durumlarda ameliyat öncesi dönemde, kişinin kanamasının durdurulmasında ve böylelikle kan demir seviyesinin yükselerek kansızlığın giderilmesinde geçici olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca bu şekilde myomun hacminin küçülmesi ameliyat için de kolaylık sağlar.
II. Cerrahi Tedaviler
Myomun bugün için en kesin, en çok uygulanan ve en garantili tedavi metodu cerrahi yani ameliyatla myomun (myomektomi operasyonu) veya rahmin tamamının (histerektomi operasyonu) alınmasıdır.
Ancak myomların pek çoğunun menopoz sonrası küçüleceği de göz önünde bulunmalıdır.
Seçilecek cerrahi yöntem hastanın yaşı, sosyal durumu, çocuk isteği, şikayetlerin tipi ve şiddeti gibi faktörlere bağlıdır. Bu faktörlere göre rahmin tamamen alınması (histerektomi) ya da sadece myomların çıkartılması (myomektomi) alternatiflerinden biri tercih edilir.
ASHERMAN SENDROMU
Ashermann sendromu veya diğer tabiriyle "rahim içi yapışıklıklar"; rahim boşluğunun bir bölümünde veya tamamında meydana gelen ve bu boşluğun kapanması, tıkanması ile sonuçlanan yapışıklıklardır. Yapışıklıklar tıbbi literatürde "adezyon" veya "sineşi" olarak da geçer.
Rahim içi yapışıklıklar tıbbi literaturde "intrauterin sineşi" veya "intrauterin adezyon" olarak da geçmektedir.
Tedaviden önce yapışıklığın şiddetinin belirlenmesi önemlidir. Şiddetine göre rahim içi yapışıklıklar şu şekilde sınıflandırılabilir:
1- Şiddetli: Rahim içi boşluğunun 3/4 ‘ünden daha fazlasında yapışıklık vardır. Tüp ağızları ve rahim içi boşluğunun üst kısmı tamamen tıkalıdır.
2- Orta : 1/4-3/4 oranında rahim içi boşluğu etkilenmiştir. Rahim içi boşluğunun üst bölümü ve tüp ağızları kısmen tıkalıdır.
3- Minimal: Rahim içi boşluğunun 1/4ünden daha azı etkilenmiştir. Tüp ağızları ve rahim içi boşluğunun üst bölümü açıktır veya minimal etkilenmiştir.
Hasta değerlendirilirken bu sınıflamaya ilaveten adet görme durumu ve yapışıklık yoğunluğu da göz önünde tutulmalıdır.
Histeroskopi; rahim içi yapışıklıkların tanısında ideal, güvenli ve az tramvatik bir metod olmasının yanı sıra tedavisinde de en iyi metoddur.
Normal muayene pozisyonunda "histeroskop" denilen ve rahime rahim ağzından geçirilerek ulaştırılan ince bir teleskop kullanılarak rahim içi boşluğun görüntülenmesini ve çeşitli girişimlerin yapılmasını sağlayan "endoskopik yöntem"dir.
VAJİNAL ENFEKSİYONLAR
VAJİNAL AKINTILAR
Kadınlarda hem normal olarak görülen "fizyolojik vajinal akıntılar" olabileceği gibi hem de bir enfeksiyona bağlı "patolojik vajinal akıntılar"a rastlanılmaktadır. Önemli olan vajinal akıntının ne türde olduğunun anlaşılmasıdır.
Vaginanın iltihabına "vajinit (vaginit)" ve serviks (cerviks) denilen rahim ağzının iltihabına "servisit (cervicit)" denmektedir.
Vajinit ve servisitlerin en önemli bulguları da normalden farklı yapıda olan yani fizyolojik olmayan "patolojik vaginal akıntı" lardır. Patolojik vajinal akıntılar kişide bir hastalık olduğunu gösterir.
Vajinitteki akıntı fizyolojik akıntılardan farklı bazı özellikleri vardır; daha bol miktardadır, kötü, rahatsız edici kokusu olabilir ve koyu kıvamlıdır. Bazen süt kesiği kıvamında olabildiği gibi bazen de köpüklü ve bol sarı-yeşil renktedir.
Serviksin iltihapları (servisitler) ise anormal vajinal akıntılar yanında, kendilerini kasık ve bel ağrıları ile belli ederler.
Vaginal enfeksiyon (vaginit) ve servikal enfeksiyon (servisit) dışında da bir çok kadın hastalığı vaginal akıntı yapabilir. Genital bölgede kullanılan parfümler, pedler,vajinal tamponlar veya prezervatif gibi yabancı maddeler vaginada irritasyon (tahriş) yaparak akıntıya neden olabilir.
Tüm bu nedenler dışında nadiren de olsa üreme organları ile ilgili kanseröz tümörler de akıntı şikayeti yapabilir.
Kadınlarda en sık karşılaşılan vaginal akıntı sebebi "bakteriel vaginosis" (bakteriyel vajinosis, bakteriyel vajinoz, non-spesifik vajinit) dir. Bu enfeksiyon "Gardnerella vaginalis" denen mikrobik ajanın vagina içersinde aşırı çoğalması sonucu bakteriyel vajinosis oluşmaktadır.
Bakteriyal vaginosis kişide bol miktarda beyaz-gri hafif sarımsı vaginal akıntı ile karakterizedir. Özellikle akıntının kötü kokusu belirgindir. Vajinal akıntıda tipik olarak "balık kokusu" bulunmaktadır.
Vajina içinden gelen koku özellikle cinsel ilişki sırasında ve adet günlerinde daha da belirginleşmektedir.
Bakteriyal vajinosis (non spesifik vajinit) tedavisinde ağızdan ve vajinal yoldan (özellikle metronidazole ve ornidazol grubu) antibakteriel ilaçlar kullanılmaktadır.
Vaginada mantar enfeksiyonu belirgin kaşıntı ve irritasyon (tahriş) yapan bir akıntı yapmaktadır. Sıklıkla vaginadaki bu enfeksiyona vulva (dış genital organlar) da katılmaktadır. Bunun sonucu vulva cildinde kızarıklık, ağrı ve şişlik (ödem) oluşmaktadır.
Mantar enfeksiyonu bazen "üretra" denilen idrar kanalını da etkileyerek idrar yaparken ağrıya (disüri) da neden olabilir. Cinsel ilişkide yanma ve ağrı da genel olarak hissedilen diğer semptomlardır.
Mantar enfeksiyonundaki vaginal akıntı beyaz süt kesiği şeklindedir ve vagina duvarına yapışır. En sık "Candida" adı verilen mikroskobik mantarın vajende aşırı çoğalması sonucu oluşur.
Candida enfeksiyonları arasında insanlarda en sık görülen tür "Candida albicans" dır.
Vajenin mantar enfeksiyonları "oportunistik (fırsatçı) enfeksiyonlar" olarak kabul edilir. Yani vucud direncinin düşmesini veya vajen içi koruyucu bakteriler olan laktobasillerin sayıca azalmalarını fırsat bilerek vajen ortamında çoğalmaktadırlar.
Candida enfeksiyonları antibiyotik kullanımı sonrasında, gebelikte ve şeker hastalarında daha sık görülmektedir. Ayrıca vücudun direncinin düştüğü durumlarda, kanser tedavisi (kemoterapi) görenlerde, Aids’te daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Mantar enfeksiyonları tedavisinde vaginal yolla veya ağızdan uygulanan anti-mantar ilaçlar (antimikotikler) kullanılmaktadır.
VAJİNAL MANTAR ENFEKSİYONLARI
Vajinal mantar, vagina içinde “candida” türü mikroorganizmaların neden olduğu bir enfeksiyondur.
Vajinal mantar enfeksiyonları cinsel ilişki ile partnerden, hijyenik olmayan tuvaletlerden veya havuzlardan bulaşabilir.
Ancak mantar enfeksiyonlarının asıl oluşma nedenleri dışarıdan alım şeklinde olmalarından çok, vajinal dokudaki PH değişimleri veya laktobasillerin sayıca azalmalarına bağlıdır.
Nitekim hiç cinsel ilişkide bulunmamış olan (bakire) bir genç kızda da vaginal kandida enfeksiyonu oluşabilir.
Vajinal mantar enfeksiyonlarının tedavisinde hem ağızdan (sistemik etkili) hem de vajinal yoldan (lokal etkili) ilaçlar kullanılmaktadır.
Mantar enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılan ilaçlara “antimikotik ilaçlar (antimikotikler, antifungal ilaçlar)” denilmektedir.
Ağızdan (oral yolla) alınan antimikotik ilaçlar önce kana geçmekte daha sonra da vajinal doku içine girerek mantar hücrelerini yok etmektedir.
Ağızdan alınan antimikotik ilaçlar genelde tek günlük tedaviler şeklindedir. Itrakonazol ve Flukanozol türü ilaçlar en sık olarak reçete edilen mantar ilaçlarıdır.
Ağızdan alınan ilaçların daha iyi etki edebilmesi için vajinal yoldan ilaçlarla desteklenmesinde fayda vardır. Vajinal yoldan alınan mantar ilaçları fitil, ovül, krem şekillerinde olabilir. Eğer dış genital alanda da tahriş söz konusu ise antimikotik cilt kremleri de tedaviye eklenebilir.
TRİCHOMONAS VAJİNİTİ
Trichomonas vaginiti veya diğer adı ile Trichomoniasis (Trikomoniasis); “Trichomonas vaginalis” (T. vaginalis) adı verilen flajelli (kuyruklu) bir parazit tarafından oluşturulan bir vaginal enfeksiyondur.
richomoniasis tedavisinde kombine olarak hem ağızdan kullanılan (oral) antibiotikler hem de vajina içine yerleştirilen fitil veya kremler kullanılmaktadır.
Ağızdan kullanılan (oral) antibiyotikler kana geçerek sistemik etkiyi sağlarken, vajina içine yerleştirilen fitil veya kremler lokal (bölgesel) etki ile vajinal enfeksiyonu sonlandırmaktadır.
Trikomonasda önceden değinildiği gibi partner tedavisinin de yapılması şarttır. Her iki kişinin de tedavisi bitene kadar ilişkiden uzak durulması veya cinsel ilişki sırasında prezervatif (kondom) kullanılması yararlı olacaktır.
Trichomoniazis’de tedavi süresi genelde 5-7 gün arasında olmakta ve medikal tedavi (metronidazol ve ornidazol türevi) sonrasında hastaların şikayetleri hızlı bir biçimde sonlanmaktadır.
BAKTERİYEL VAJİNOZİS
Bakterial vaginosis veya diğer ismi ile bakteriyel vajinoz, “Gardnerella Vaginalis” isimli anaerob bir bakteri tarafından oluşan vajinal bir enfeksiyondur. (Anaerob bakteri “oksijensiz ortamlarda üreyen bakteri” anlamına gelmektedir.)
Bakteriyel vaginosis durumunda en sık olarak ortaya çıkan belirti ise adeta “bayatlamış balık” şeklinde kötü kokulu vajinal akıntıdır. Vajina kokusunun nedeni bozulmuş olan vajinal floradır.
Kokulu akıntı özellikle, vajinal sıvının bazik özellikte sıvılarla karışımı durumunda “amin moleküllerini oluşturarak” daha belirgin hale geçmektedir. Özellikle ilişki sırasında ve adet kanamaları sırasında belirgin olarak vajinadan gelen bayat balık kokusunun duyulması hastalığın varlığını işaret etmektedir.
Diğer taraftan akıntı tipik olarak gri renkli ve sulu kıvamdadır. Bu özelliği ile de vaginal mantar enfeksiyonlarından farklılık göstermektedir.
Tedavisi;
Bakterial vaginosis tedavisinde genel olarak Metronidazol, Clindamycin veya Ornidazol grubu vajina içine (lokal) ve ağızdan alınan (sistemik etkili) antibiyotikler kullanılmaktadır.
SERVİKAL ENFEKSİYONLAR
MİKOPLAZMA ve UREAPASMA ENFEKSİYONLARI
Mikoplasma ve Ureaplasma enfeksiyonları genellikle cinsel yolla bulaşan, hem kadın hem de erkeklerde genital enfeksiyonlara sebep olan mikroorganizmalardır.
Mikoplazma (Mycoplasma) ve Ureaplasma (Uroplazma) enfeksiyonları genelde sessiz seyretmektedir
Mikoplazma ve üroplazmalar gebelikte plasentada bulunan zarlarda üreme yaparak erken doğum, düşük yapma (abortus) ve tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilmektedirler.
Nadiren sezeryen sonrası yara yerinde enfeksiyonlara da sebep olabilirler.
Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonlarının kadınlarda yaptığı en sık şikayetler ise:
Vajinal akıntı
Kasık ağrısı
Gebe kalamamak (infertilite)
Tekrarlayan gebelik kayıpları (düşükler ve erken doğumlar)
Mikoplasma ve Ureaplasmalar Yol açtığı enfeksiyonlar;
Urethrit: İdrar kanalı iltihabı
Pyelonefrit: Böbrek iltihabı (Tüm piyelonefritlerin % 5’i Mycoplasma’ya bağlıdır)
Pelvik iltihabi hastalık (PID)
Endometrit: Rahim içi zarı olan “endometrium” dokusunun iltihabı
Koriyoamniyonit: Hamilelikte plasenta zarlarının iltihabı
Artrit : Eklem iltihapları (Kan yoluyla çok nadiren de olsa eklem yerlerine yerleşebilirler)
Cerrahi yara enfeksiyonları
Yenidoğanda zatüre (pneumonia) ve menenjit
Tedavisi;
Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonlarının tedavileri genellikle tetrasiklin veya azitromisin türevi antibiotiklerle yapılmaktadır. Ancak daha önce de belirtildiği üzere bu mikroorganizmaların hücre duvarları olmadığı için hücre duvarına etki eden penisilin ve sefalosporin gibi antibiyotiklere dirençlidirler.
Uygun antibiotik türünü seçmede kültür testi sonrasında yapılan antibiogram testi önemli yer tutmaktadır ve karar genelde antibiogram testi sonucuna göre verilir. Hastaların % 90’ı tek kürlük tedaviden sonra şifaya kavuşmaktadır.
Antibiotik tedavisi sonrasında devam eden dirençli enfeksiyonlarda eş (cinsel partner) tedavisi ve ikinci bir kür uygulaması gerekebilir.
KLAMİDYA ENFEKSİYONLARI
Klamidya (Chlamydia) enfeksiyonları cinsel yolla bulaşan, hem kadın hem de erkeklerde genital enfeksiyonlara sebep olan mikroorganizmalardır.
Klamidyoz (Chlamydiasis) hastalığı aynı mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonları gibi, genelde sessiz seyretmektedir, çoğu zaman kişilerde hiç bir şikayet üretmez (“asemptomatik” seyreder) ve jinekolojik muayenede alınan kültürlerde tesadüfen ortaya çıkar.
Cinsel olarak aktif ve hiçbir şikayeti olmayan kadınların % 40’ında klamidia enfeksiyonu tespit edilmiştir. Özellikle 35 yaşın üstünde ve birden fazla partneri olan (poligamik) kadınlarda bu oranın daha yüksek olduğu izlenmiştir.
Klamidya enfeksiyonunun iç genital organlarda kalıcı zarar vermeden tespit edilerek tedavisi için cinsel yönden aktif her kadının 6 ayda bir jinekolojik muayeneden ve dönem dönem de jinekolojik check up kontrolünden geçmesi önerilmektedir.
Belirtileri;
Hafif sarımsı vaginal akıntı (cervicitis)
İdrar yaparken yanma (disüri)
Sık idrara çıkma (pollaküri)
Vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik (vaginitis)
Dış genital organlarda yaralar
Cinsel ilişki esnasında ağrı (disparunia)
Cinsel ilişki sırasında anormal kanama gibi belirtiler verebilir.
Tedavisi;
Klamidya enfeksiyonlarında (Chlamidiasis) medikal tedavi uygulanır; yani bir takım antibiotik ajanlarla enfeksiyonun tedavisine gidilmektedir. Klamidyoz tedavisinde en çok tetrasiklin ve doksisiklin grubu antibiotikler tercih edilmektedir.
Klamidya enfeksiyonları cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer aldığı için, bu kişilerin diğer cinsel yolla geçen hastalıklar açısından da taranmasında fayda olacaktır.
RAHİM AĞZI YARALARI (SERVİSİTLER)
Rahim ağzı yaraları genel anlamı ile cervicit (servisit) rahim ağzı dokusunun iltihabıdır. Servisit sıklıkla bir enfeksiyona bağlıdır, ancak bazen irritasyon ya da travma sonrası da ortaya çıkabilir.
Smear Test, Cervical Biopsi,Kolposkopi servisitlerin tanısında kullanılan testlerdir.
Tedavisi
Eğer servisit durumu uzamış veya altta yatan etkenin tedavisine rağmen tabloda gerileme yoksa bu bölgedeki anormal hücreleri tahrip etmek için bazı küçük cerrahi girişimler yapılabilir.
En sık kullanılan koterizasyon (yakma), krioterapi (dondurma) ve lazer tedavileridir.
Her üç metotta da amaç aynıdır: iltihabi dokunun öldürülerek yaranın adeta dağlanması.
DİĞER GENİTAL ENFEKSİYONLAR
PID (Pelvik İnflamatuar Hastalık)
PID, İngilizce’de "Pevlic Inflamatory Disease" kelimelerinin kısaltılışı ile kullanılan bir terim olmakla birlikte Türkçe’ye Pelvik İnflamatuar Hastalık (PIH) olarak çevrilebilir.
PID, ihmal edildiğinde kadınlarda ölüme neden olabilmektedir. Amerika’da her yıl PID e maruz kalan bir milyon kadından yaklaşık 250.000 i hastaneye yatarak tedavi altına alınmaktadır. Bunlardan binlercesi ağır enfeksiyon nedeniyle cerrahi operasyona yönlendirilmektedir.
PID ağır ya da hafif belirtiler verebilirken hiç bir belirti vermeden de seyredebilir. Sıklıkla görülen belirtiler aşağıdakiler gibidir ;
Kötü kokulu Vajinal Akıntılar (lokore)
İdrar yaparken acı ve ağrı duyma (disüri)
Karın alt kısmında hissedilen orta dereceli bir ağrı (pelvik ağrı)
Anormal uterin kanamalar
Ateş, titreme ve üşüme
Bulantı ve kusma
Tedavisi;
PID in esas tedavisi antibiyotiklerledir. Çoğu vakada antibiyotikler tek başına enfeksiyonu yok etmekte başarılı olurlar. Birden fazla etken mikro organizmayla meydana gelmiş olan bir PID için tek bir antibiyotik yeterli olmayabilir ki bu durumda kombine antibiyotik tedavileri önerilir.
Antibiyotikler enfeksiyonun şiddetine göre ağız yoluyla veya tercihen hastanede damar içi yoluyla uygulanabilmektedir. Eğer ağız yoluyla verilmişse verilen tedavi peryodu tamamlanmadan tedavi kesilmemesi gerekir. Bunun nedeni eğer belirtiler kaybolsa da PID in devam ediyor olabilmesidir.
Çoğu kez tedavi süresi 10 – 14 gün kadardır ve kesinlikle tedavinin kesilmesi için enfeksiyonun tamamen yok edildiğinden emin olunması gerekir.
BARTHOLİN KİSTİ ve BARTHOLİN ABSESİ
Vagina girişini iltihapları veya bizzat bartolin bezinin iltihaplanması ("bartholinitis") sonucu bezin boşaltım kanalı tıkanabilir. Bu durumda bezin salgısı dışarı akamaz ve kanal içersinde birikmeye başlar. Bir süre sonra da kanal, içi sıvı dolu olan iltihapsız bir kist halini alır. Buna "Bartholin kisti" adı verilir.
Bartholin kisti olan kadınlar cinsel geçişli hastalıklar açısından incelenmeli, eğer cinsel geçişli hastalık varsa da tedavi edilmelidir.
Bartolin absesi oluşmuşsa, akut enfeksiyon sırasında abse formu tam olarak gelişinceye kadar antibiyotik tedavisi ve ağrı kesici kullanılır.
Abse tam olarak gelişmişse özel bir operasyonla bartolin bezi açılır ve abse içeriği boşaltılır.
Komplike olmamış bartolin kisti tedavisi cerrahi bir işlemdir. Bu işlem de bartolin kisti boşaltılırken, kist içeriğinin boşalması için yeni bir kanal oluşturulur.
HERPES
HSV (Herpes Simplex Virüsü) erkek ve kadınlarda "uçuk"lara sebep olan bir çeşit virüstür.
Genital herpes (uçuklar), virüs ile bulaşmış kişilerde genital alanda kabarcık, kızarıklık, kaşıntı ve ağrı ile kendisini göstermektedir.
Bazan ise kişi virüsü almış olsa bile sessiz seyredebilir; yani hiç bir bulgu ortaya çıkmayabilir (asemptomatik'tir). Bu, HSV ile bulaşmış kişilerin % 20'sinde görülen bir durumdur.
Ancak virüsü alan kişilerin % 60'ı bu virüsü taşımalarına ve vücutlarında lezyon olmalarına rağmen böyle bir hastalıktan haberdar bile değildir.
Genital herpeste görülen lezyonlar devamlı kalıcı değildir; yani tedavi ile veya kendiliğinden geçer. Ancak çeşitli zaman dilimlerinde tekrarlama (rekürrens) olasılığı yüksektir.
Bulaşma olduktan bir süre sonra kişinin genital bölgesinde "çok şiddetli kaşıntılar" görülür.
Viral hastalıkları baskılamak, çoğalmasını engellemek için kullanılan ilaçlara "antiviral ilaçlar" denir. Aynı HPV enfeksiyonlarında olduğu gibi genital uçuklarda da herpes virusunu (HSV) vucuttan çıkartmak için kesin bir tedavi yoktur; sadece şikayetleri azaltıcı ve hastalığın seyrini kısaltıcı bir takım antiviral krem ve hap tedavileri uygulanmaktadır.
Gecikilmeksizin, hastalığın bulguların görülmesinin hemen sonrasında başlanılan antiviral tedavilerin daha fazla yararı olacaktır.
Rekürranslardan korunmak için bazan uzun süreli (3-6 ay gibi) baskılayıcı düşük doz "antiviral ilaç" tedavileri gerekebilir (Supressif tedavi). Bu şekilde rekürrenslerin % 80-90'ı engellenebilmektedir.
Hastalığın alevlendiği dönemlerde viral lezyonlar üzerinde zaman içinde "ikincil bakteriyel enfeksiyonlar" da gelişebilir; bu durumda bu bölgelere topikal (lokal) antibiyotik kremleri veya ağızdan alınacak (oral) ilaçlar da verilebilir.
Rekürransları engellemek için vucudun "immün siteminin (bağışıklık sistemi) güçlendirilmesi" amacıyla dönem dönem Com Galus, "ekinezya" bitkisinin hapları veya çayları veya immuneks tablet kullanılabilir. Bu tür ilaçları kullanmadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
Eşe geçiş riskini azaltmak için kondom (prezervatif) kullanımı önerilmektedir. Burada unutulmaması gereken nokta virüsün cilde teması sonucunda geçtiğidir. Yani prezervatif kullanılması her ne kadar geçişi azaltsa da tam olarak engellemeyecektir.
Şüpheli kişilerle cinsel ilişkiden kaçınmak tüm cinsel yolla bulaşıcı hastalarda olduğu gibi önemlidir.
Maalesef kişiler çok hafif bulgular ile Herpes Simplex Virüsü taşısalar, hatta virüsü taşımalarına rağmen hiç bir enfeksiyon bulguları olmasa (asemptomatik durum) bile kendi cinsel partnerlerine hastalığı bulaştırabilirler.
SİSTİT
Sistit; mikrobik bir enfeksiyon sonucu ortaya çıkabileceği gibi kimyasal bir irritan (tahriş) veya travmatik bir zedelenme sonucunda da oluşabilmektedir. Bakteriyel bir enfeksiyon sonucu oluşmayan sistit türüne “amikrobik sistit” adı verilmektedir.
İdrar kesesi iltihabının yani sistitin en sık belirtileri idrar yaparken yanma ve sürekli idrara sıkışma hissinin olmasıdır.
Hastalar idrara sık sık çıkmalarına rağmen tuvalette idrarlarını zorlanarak ve azar azar yapabilmektedirler.
Mikrobik Sistitler- E.Coli ve diğer bakteriler
Tüm sistitlerin yaklaşık yarısı mikrobik sistit şeklindedir. İdrar yolu mikrobik iltihaplarının en sık nedeni "Escheriacia Coli" (E. Coli) denilen ve bağırsaklarda normalde de bulunan bir bakteridir. E. Coli bakterisi halkımız arasında daha çok “koli basili” adı ile bilinmektedir.
Amikrobik Sistitler (Bakteriyel Olmayan Sistitler)
Mikrobik olmayan sistitler genellikle idrar yolu veya idrar torbasının tahrişi veya zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Sistit tedavisi genellikle kısa süreli antbiotik veya idrar temizleyici (üriner antiseptik) ilaçlarla yapılmaktadır.
Uygun antibiotik seçiminde geniş spektrumlu antbiotikler tercih edlebileceği gibi idrar kültür ve antibiogram testi sonucuna göre de belirleme yapılabilir.
Penisiln alerjisi olmayan kişilerde penisilin, penisilin alerjisi olanlarda sefalosporin türü ilaçlar sistitte ilk tedavi alternatifi olarak görülmektedir.
HPV ENFEKSİYONLARI
HPV ENFEKSİYONLARI ve HPV AŞILARI
Modern tıpta pek çok hastalığın tedavisi hastalığı oluşturan etkenlerin ve mekanizmalarının ortaya çıkarılması ile gerçekleşebilmiştir.
Yıllar içinde dünyada çiçek hastalığı ve çocuk felci virüslerini bitiren tıp bilmi, 21. yüzyılda HPV aşıları ile HPV enfeksiyonuna karşı savaşmaya başlamıştır.
HPV’nin serviks kanseri ile ilişkisinin ortaya çıkarılmasını takiben bu virüs üzerindeki geniş araştırmalar sonuç vermeye başlamış ve bunun sonucunda 2007 yılından itibaren HPV aşıları üretilerek sağlık marketlerdeki yerlerini almıştır.
HPV aşılarının kullanılmasındaki ana amaçlar rahim ağzının kanser öncesi (servikal prekanseröz) lezyonları ile rahim ağzı kanserlerinin (servix kanserinin) önlenmesidir.
Quadrivalan aşı (Gardasil) diğer bivalan aşıdan farklı olarak genital siğillere karşı da koruyuculuk sağlamaktadır. Nitekim genital siğiller de son yıllarda hızla yayılma eğilimindedir.
Tedavi edici HPV aşısı halen araştırma sürecindedir..
Günümüzde sağlık marketinde bulunan bivalan ve quadrivalan HPV aşıları "proflaktik (koruyucu, önleyici) aşılar" olarak geçmektedir.
HPV'den koruyucu aşılar HPV kapılmadan veya kapıldıktan hemen sora kişilerin immün sistemlerinin harekete geçirilerek kanser oluşturmasını önlemeyi hedefleyen aşılardır.
HPV enfeksiyonunu kapmış kişilerde koruyucu bir aşı veya kesin bir tedavi yöntemi maalesef mevcut değildir. Bu nedenle kanser veya kansere meyilli bir durum ortaya çıktığında kişiyi tedavi etmek için verilen "teropotik (tedavi edici) aşılar"halen bilim adamlarının çalışma alanı içindedir.
Koruyucu HPV aşıları virüs benzeri partiküller içeren ancak virüsün yaptığı etkiyi oluşturmaksızın yalnızca vucudun immun sistemin harekete geçirerek, kişinin uzun süreli HPV’ye dirençli hale gelmesini sağlayan aşılardır.
Genital Siğil
uman papilloma virusunun (HPV) neden olduğu genellikle cinsel geçişli viral bir enfeksiyondur.
Sıklıkla daha önceden enfekte olmuş partnerle korunmasız cinsel ilişki sonrasında ortaya çıkar.
Genital siğillerin tüm toplumda görülme olasılığı % 1-2 dir.
Genital siğiller en sıklıkla aktif cinsel yaşlar olan 18-25 yaş arasında gözlenir.
İnsan papilloma virusu (İPV veya HPV) genital lezyonlara neden olabileceği gibi genital organlar dışında yerleşimlerde de infeksiyonlara yol açabilmektedir.
Daha çok ellerde yerleşen "verruca vulgaris", ayak tabanlarında yerleşen "verruca plantaris" genital bölge dışında yerleşen HPV infeksiyonun diğer örneklerini oluşturur.
Genital bölge dışında yerleşme eğilimi gösteren HPV tipleri "dermotropik (cilt yönelimli) karakterde" virüsler olarak nitelendirilmektedir.
Genital bölgede infeksiyon oluşturan tipler ise "mukozotropik özellik" gösterirler.
HPV enfeksiyonu ile ortaya çıkan siğillerin görünümü kümeli şekilde ve karnıbaharımsı yapıdadır. Toplu halde (kümeli) genital siğiller "Condylom (kondilom)" veya "Condyloma accumulata" olarak da adlandırılır.
Genital siğiller görüldükleri bölge (lokalizasyonlarından) ötürü "anogenital siğil" olarak da anılmaktadır.
Siğillerde özellikle kozmetik nedenler, bu lezyonların cinsel eşe bulaştırılmasının engellenmesi ve yarattığı şikayetleri (ağrı, kaşıntı, yanma veya kanama) giderme nedenleri ile tedaviye gerek vardır.
Pek çok kişide bu lezyonların olması kişide cinsel isteksizlik, korku veya endişe durumları yaratabilir. Eşe bulaştırma korkusu pek çok kişiyi hemen tedaviye başlatır.
YUMURTALIK KİSTLERİ
Over Kistleri
Kısaca tanımlamak gerekirse kist, "içi sıvı dolu kesecik" lere verilen genel isimdir. Kistler çevre dokulardan sahip oldukları ve "kist duvarı" denilen bir zar ile ayrılırlar.
Over kistleri kabaca; habis (malign, kötü huylu) ve selim (benign, iyi huylu) olarak ayrılabilirler. En sık görülen kistler iyi huylu olanlardır.
Yumurtalıklar diğer organlara göre belirti verme açısından daha fakirdirler. Çoğu kez bir çok büyümelerine rağmen hiçbir şikayet yaratmazlar ve ancak rutin kontroller esnasında fark edilirler.
Yumurtalık kistlerinin en sık belirtileri:
Adet düzensizlikleridir (En sık verdikleri belirtidir) ,
Karında şişlik,
Karın veya kasık ağısı,
Sindirim sitemi bozuklukları (kabızlık, ağrılı dışkılama),
İdrar yolu şikayetleri (sık idrara çıkma) gibi özgün olmayan (non-spesifik) belirtilerdir.
MEME HASTALIKLARI
Mastalji
Mastaji, meme ağrılarına verilen genel isimdir.Özellikle PMS (Premenstrüel sendrom)’da adet öncesi dönemde sık olarak memelerde ağrı (mastalji), hassasiyet ve gerginlik hissi şikayetleri olabilmektedir.
Özellikle PMS (Premenstrüel sendrom)’da adet öncesi dönemde sık olarak memelerde ağrı (mastalji), hassasiyet ve gerginlik hissi şikayetleri olabilmektedir.
Fibrokistik Hastalık
Fibrokistik hastalık, memede fibrokistik değişiklerle giden ve üreme çağındaki bir çok kadında izlenen bir durumdur (yaklaşık kadınların %30-50’si).
Fibrokistik hastalıkta en sık karşılaşılan yakınma genellikle her iki memede görülen ele gelen kitle ve ağrıdır.
Fibrokistik hastalığın kesin tanısı meme biyopsisi ile konur. Biyopsi sonucu mikroskop altındaki patolojik incelemede "atipisi olmayan fibrokistik değişikliklerin saptanması" kesin tanı koydurucudur.
Fibrokistik hastalık ileriki yaşlarda meme kanseri riskini arttırmamaktadır.
MEMENİN FİBROADENOMU
Genç yaşlarda izlenen memenin iyi huylu, çevre dokuya yapışık olmayan, yuvarlak ve düzgün sınırlı bir tümörüdür. Sıklıkla bir yakınmaya neden olmadan meme muayenesi sırasında saptanır. Tedavisi ameliyatla kitlenin çıkartılmasıdır.
MEME KİSTLERİ
Memede görülen kitlelerin birinci nedeni meme kistleridir. Bu kistler üreme çağında sık görülür ve genellikle iki taraflıdır. Çoğunlukla yakınma yapmayıp muayene, Mamografi ve meme ultrasonu gibi rutin taramalar sırasında saptanırlar.
Kesin tanısı "ince iğne aspirasyon biopsisi" dir.
MEME BAŞI AKINTILARI
GALAKTORE ve HİPERPROPLAKTİNEMİ
Her iki memeden gebelik ve emzirme dönemleri dışında, spontan (kendiliğinden) olarak sütlü akıntı gelmesi "galaktore" olarak adlandırılır
Fizyolojik, farmakolojik (ilaca bağlı) ve hipofiz adenomları nedeniyle görülebilir.
Prolaktin yüksek olunca, bu kadınların adet düzenlerinde azalma ya da adet görememeye (amenore) neden olabilir. Bununla birlikte gebelik isteyip gebelikten korunma yöntemlerini kullanmadığı halde gebe kalamayabilir, meme ucundan sıvı şeklinde süt gelebilir.
Ayrıca prolaktin yüksekliğine sebep olan esas hastalığa bağlı belirtiler ise şöyledir;
Hipofiz, hipotalamus belgelerinde diğer iç salgıların bozukluğu ve bunlara ait fonksiyon bozukluğu
Tümörlerde baş ağrısı görme bozuklukları
Tiroit bezi çalışma bozukluklarında; halsizlik, iştahsızlık, enerji azlığı, depresyon
Prolaktin yüksekliği kadında vajinal kuruluğa bağlı disparoni (ağrılı cinsel ilişki) sebebidir.
Prolaktin yükseklikleri en sık adet düzeni bozukluklarına göğüsten akıntı süt gelmesine (galaktore) ve gebe kalamamaya (infertilite) yol açar.
Tedavi
Prolaktin seviyesini yükselten nedene göre tedavi planlanır. Prolaktini düşürmek için de doktorunuzun önereceği ilaçlar bulunmaktadır. Çok büyük lezyonlarda cerrahi tedavi uygulanmalıdır.
MEME KANSERİ
Meme dokusu; süt bezleri, süt kanalları ile bunları çevreleyen yağ dokusundan oluşmaktadır. Meme kanserleri de bu dokulardan ortaya çıkar. Her dokunun kanseri farklı özellikte olup tedavi ve ilerleyiş biçimleri de farklıdır.
Kanser hücrelerinin lokalize olan yani çevre dokuya yayılmamışlarına "in situ kanser", çevre dokuya yayılmışlarına ise "invaziv kanser" isimleri verilmektedir.
Meme kanseri açısından risk faktörleri;
Bir memede kanser çıkması: Bir memesinde kanser olmuş kadınların diğer memesinde de kanser olma riski artmıştır.
Meme kanseri aile öyküsü: Ailede (anne, kız kardeş, hala, teyze, büyükanne) meme veya genital sistem kanseri (özellikle over kanseri) öyküsü olanlarda meme kanseri riski artar. Meme kanserinin % 8-10 oranında ailesel olduğu bilinmektedir.
Doğurmamış olmak: Çocuk doğurmamış veya emzirmemişlerde de meme kanseri riski artmaktadır.
Memede kanser öncüsü lezyonlar: Memede "atipik özellik" gösteren hiperplazi olması kanser riskini arttırır.
Erken adet görmek: Erken yaşta adet görme, geç yaşta menopoza girme riski arttırır.
Obesite: Menopoz sonrası dönemde şişmanlık meme kanseri riskini arttırır.
Radyoterapi (röntgen ışınları ile tedavi) almak: 30 yaşından önce herhangi bir nedenle tedavi amaçlı radyoterapi alan kadınlarda meme kanseri gelişme riski yüksektir.
Memede kitle her zaman için önemlidir. Özellikle memede ele gelen "ağrısız kitle" meme kanserinin ilk bulgusudur.
Memede ağrı hissi meme kanserinde genelde olmaz. Meme kanserlerinde görülen diğer belirtiler ise:
Bir memede şişlik
Memede yanma veya memede sertlikv
Meme cildinde gamzeleşme
Meme başı etrafındaki deride renk değişikliği
Meme başlarında asimetri
Meme başından kanlı akıntılar olması.
Tüm kanserlerde olduğu gibi meme kanserlerinde de erken tanı son derecede önemli ve hayat kurtarıcıdır.
Düzenli olarak çekilen mamografi bu tip hastalıkların erkenden tespiti için çok önemli ve hayat kurtarıcıdır.
Tedavisi;
edavi aşamasında nelerin uygulanacağı daha çok tümörün evrelendirilmesine, tipine ve büyüklüğüne bağlıdır.
Bazı küçük tümörlerde kanserin yayılımı olmamışsa sadece cerrahi yöntemle tümörün çıkarılması yeterli gelebilir. Cerrahi işlemden sonra hastalığın yaygınlık derecesi ve tipine bakılarak radyoterapi, kemoterapi veya hormonoterapi de tedaviye eklenir.
Cerrahi tedavide kanserli dokuyu içeren meme cerrahi olarak çıkartılır. Memenin cerrahi olarak çıkarılmasına "mastektomi ameliyatı" adı verilir.
Bazan mastektomi işlemine koltuk altı lenf bezlerinin çıkartılması da eklenir. Koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması işlemine de "lenf adenektomi" adı verilir.